Eskişehir Osmangazi  Üniversitesi (ESOGÜ) Tıp Fakültesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Ana Bilim Dalı  Başkanı Prof. Dr. Zübeyir Kılıç, Türkiye'de her yıl yaklaşık 15 bin bebeğin kalp  hastası olarak dünyaya geldiğini ve bunların yüzde 90'ının hayata tutunduğunu  bildirdi. 
 
Aynı zamanda Pediatrik Kardiyoloji Bilim Dalı Başkanlığı görevini de  yürüten Kılıç, AA muhabirine yaptığı açıklamada, dünyada canlı doğan her bin  bebeğin yüzde 10'unun doğuştan kalp hastalığı olduğunu söyledi. 
 
Söz konusu hastalığın hamilelikte teşhis edilmesinin önemini dile  getiren Kılıç, şöyle konuştu: "Türkiye'de her yıl 15 bin civarında bebek, doğuştan kalp hastası  olarak dünyaya geliyor. Bu şekilde dünyaya gelen bebeklerin yüzde 90'ı yaşıyor.  Biz erken teşhis için 'fetal ekokardiyografi' dediğimiz, anne rahmindeki bebeğin  kalp hastalıkları açısından taranması amacıyla yapılan ultrasonografi yöntemini  uyguluyoruz. Fetal ekokardiyografiyle yüzde 90'ın üzerinde doğrulukla, doğumdan  önce tanı alabiliyoruz. Bu sayede bebeğin kalp hastalığını önceden belirleyerek,  erken müdahale gerektiren bir patoloji saptanması halinde, anne karnında buna  yönelik tedaviler yapabiliyoruz." 
 
Fetal ekokardiyografinin gebeliğin 16-22 haftalık yasal döneminde  yapılması gerektiğine dikkati çeken Kılıç, şu ifadelere yer verdi: 
"Kadın doğum uzmanı uygun görmesi halinde, yani annede diyabet gibi,  bazı hastalıklar varsa, bir takım ilaçlar alıyorsa, genetik bir eğilim söz  konusuysa, fetal ekokardiyografi yapılması için bize gönderir. Yoksa her gebeye  fetal ekokardiyografi yapılması gerekmez. Burada iki sonuca varıyoruz. Birincisi,  'bebeğin doğumdan sonra tedavisi mümkündür, doğumu yaptırılabilir ama uygun bir  merkezde yapılsın ve de şu ilaç hazır bulundurulsun' deriz. İkincisi de 'bunun  doğumdan sonra tedavisi çok zordur, birden fazla ameliyat gerektirir. Yaşam sansı  azdır. Dünyada da Türkiye'de de yasal sonlandırma hakkı verilen bir gruptur.  İstiyorsanız sonlandırabilir' diyoruz. Yasal sonlandırma hakkı olan aileler için  hiçbir zaman 'gebelik sonlandırılmalıdır' demeyiz. Emin olmadığımız hiçbir  raporun altına da imza atmayız. Emin olduktan sonra bebeğin böyle bir durumu  varsa biz sadece bilgilendiririz. Bunu yaparken de hataya düşmemek için bir konseyle, mükerrer sayıda bakarak, aileye bildiririz. Arzu ederlerse böyle bir  hakları var, kendileri karar verirler." 
 
Ailelerin tepkilerini anlatan Kılıç, "Bir kısım aile, ne olursa olsun  bu bize verilmiş bir bebektir, biz onu istiyoruz' derler, gebeliği devam ettirirler. Bir kısmı da  'madem böyle bir hakkımız var' diyerek, gebeliği  sonlandırırlar" dedi. 
 
Kılıç, ESOGÜ Hastanesi Tıp Fakültesi Pediatrik  Kardiyoloji  Merkezi'nin Eskişehir ve bölge halkına fetal ekokardiyografi hizmeti veren tek merkez olduğunu belirterek,  fetal ekokardiyografinin anneye ve bebeğe kesinlikle  bir zararının bulunmadığının da altını çizdi. 
 
Beta mikrobuna dikkat 
Doğuştan kalp hastalıklarının yüzde 20'sinin morarma ile kendini  gösterdiğini yüzde 80'inde ise morarma yaşanmadığı için yetişkinlikte bile ortaya  çıkabildiğini bildiren Kılıç, çocuklarda sonradan oluşan kalp hastalıklarının ise  romatizmal olduğunu vurguladı. 
 
"Her üst solunum yolu enfeksiyon değildir" 
Çocuklarda romatizmal kalp hastalığına boğaz enfeksiyonu ve özellikle  beta mikrobunun sebep olduğunu aktaran Kılıç, şunları kaydetti: "Her üst solunum yolu enfeksiyon değildir. Eğer hasta 2-15 yaşlarında,  yüksek ateşi var ama gözlerinde sulanma yoksa, boğazı kıpkırmızı olmuş, ağrıyor  ve boyundaki lenf bezleri şiştiyse, enfeksiyon riski olduğu için mutlaka tedbir  alınmalıdır. Okul taramalarında ve toplumsal taramalarda 'beta mikrobu'nun  saptanması ve onun tedavi edilmesi ulusal bir politikaya dönüştürülmesi gerekir.  Bu önemlidir. sağlık Bakanlığı'nın mutlaka yapması gereken bir politikadır.  Üniversitelerin de bu politikanın içerisinde yer alması gerekir. Toplumsal  taramalarla beta mikrobunun önüne geçilerek, romatizmal kalp hastalığının  önlenmesi de mümkün. Artık bu kader değil, ileri ülkelerde görülmüyor."