24 Ocak 2015 Cumartesi

Doğumdan sonra cinsel yaşama dönüş

Gebelikte meydana gelen değişikliklerin geriye dönmesi için gereken süre, 6 - 8 haftadır. Bu dönemde miktarı giderek azalan, rengi ve kıvamı açılan vajinal kanama olur. Normal doğum sonrası, vajen dokusu ödemlidir. Doğum sırasında vajende yırtıklar oluşmuş ise pelvis tabanında da zayıflık söz konusudur. Doğumdan yaklaşık 6 hafta sonra, bu dokular kendini toplar ve cinsel yaşam başlayabilir. Sezaryen ile doğumda ise vajen dokusunda herhangi bir hasar oluşmadığından, lohusalık kanamasının aktifliğini yitirdiği 3. haftadan sonra, cinsel birleşme çiftlerin isteğine bağlı olarak sakıncasızdır.
Beslenme ve hijyenine dikkat eden yeni anne, vücudundaki değişikliklerin yavaş yavaş toparlandığını gördükçe, kendine güveni gelecektir. Yeni bir gebelik için korunmak, bu dönemin en sık sorulan sorularındandır. Emziren kadınlarda yumurtlama ve adet döngüsü daha geç normale döner. Emziren kadınlar adet görmeyebilir, ancak bu gebe kalmayacağı anlamına gelmez. Doğumdan sonra 6. haftada yumurtlama başlar.
Cinselliğe tekrar ne zaman başlanabilir?
İster normal ister sezaryenle doğum yapmış olun kanamalar tamamıyla bitmeden ilişkiye girmek sağlık sorunlarının oluşmasına neden olabilir. Rahmin içini döşeyen dölyatağı dediğimiz kısmı enfeksiyondan koruyan ortam, doğum sonrası olan lohusalık kanaması ile hassaslaşır ve bundan dolayı mikroplar daha kolay üreyebilir. Bununla birlikte doğumun ardından rahim daha kolay iltihaplanır. Bu tarz iltihaplardan ve enfeksiyonlardan korunmak için doğumdan sonra kanamaların bitmesini beklemek gerekir.
Doğumun ardından akıntılar bitmiş, kanamalar kesilmiş ve artık ağrı hissedilmiyorsa, cinsel ilişkinin bir sakıncası yoktur. Şunu unutmamak gerekir, eğer anne bebeğini emzirmiyorsa, doğumdan 4-6 hafta sonra yumurtalık fonksiyonları geri döner ve yumurtlama meydana gelebilir. Bu nedenle eğer yeniden hamile kalınması planlanmıyorsa, mutlaka korunmak gerekir. Aynı zamanda emzirmenin de gebeliği önlemediğini unutmamak gerekir. Halk arasında söylendiği gibi süt korumaz.
Doğumdan sonra erkeklerin hayatında neler oluyor?
Doğum sonrası erkekler için genelde karmaşık duyguların yaşandığı bir dönemdir. Kadının anne rolüne girmesi, ebeveyn olma duyguları, kadının hamilelik ve doğum sonrasında yaşadığı fiziksel ve ruhsal değişimler, erkekleri bir duygu karmaşasına sürükleyebiliyor. Yaşanan bu fiziksel ve ruhsal değişikliklerden dolayı, erkekler çoğunlukla doğumun ardından bir süre duruma adapte olmakta zorlanabilir ve bocalayabilir. Erkeklerde bu durumda en sık yaşanan tepkiler, uyarılma ve boşalma sorunlarıdır. Bu sorunlar zamanla kendiliğinden geçebileceği gibi bazen profesyonel yardım alınarak çözülebilir.
Bazı çiftlerde hamilelik ve doğum dönemi çok derin izler bırakabilir. Kadının fiziksel ve ruhsal olarak yaşadığı değişimlere adapte olamaması, annelik rolü ile eş rolünü aynı anda yürütememesi, cinsel sorunların oluşmasına ve büyümesine neden olabilir. Aynı şekilde erkeğin ebeveynlik rolüne alışamaması, eşinin annelik rolüne adapte olmaması, ruhsal sorunlara sebep olduğu gibi ereksiyon ve boşalma sorunlarını da gündeme getirebilir. Sorunlarını aşamayan ve normal bir cinsel hayata dönemeyen çiftlere, mutlaka bir uzmandan yardım almaları önerilir.
Çiftlere tavsiyeler?
  • Çiftler yaşadıkları fiziksel ve ruhsal değişim konusunda, birbirleri ile açıkça konuşabilmelidir. Kadın geçirdiği hamilelik ve doğum sürecinin kendisini nasıl etkilediği konusunda, erkek de tüm bu dönem boyunca genel olarak nasıl etkilendiği konusunda eşini bilgilendirmelidir.
  • Doğum sonrasında genellikle kadının ilişkiye hazır olması (ilişki esnasında salgılanan vajinal sekresyonların, eğer normal doğum yapmış ise dikişlerin iyileşmesi) daha uzun sürebilir. Bundan dolayı kadının eşini bu konuda bilgilendirmesi ve ilişkiye hazırlık süresinin daha uzun tutulması gerekebilir.
  • Çiftlerin cinsel ilişki sırasında aceleci olmamaları, birbirlerini, vücutlarını yeniden keşfetmeye çalışmaları, normal bir cinsel yaşama giden yolu kolaylaştırır.
  • Yaşanan fiziksel değişikliklerden biri de genital bölgede yaşanan kasılmalardaki farklılıklardır. Bazı kadınlarda kasılmalar yoğunlaşırken, bazılarında azabilir. Normal bir cinsel ilişkinin yaşanabilmesi için çiftlerin bu değişiklikten dolayı kendileri için en uygun pozisyonları keşfetmeleri gerekir.
  • Ciddi ruhsal değişiklikler yaşayan ve kendi çabaları ile sorunlarını çözmekte güçlük çeken çiftlerin, mutlaka bir uzmandan yardım almaları gerekir.

Hamilelikte ne kadar kilo alınmalı?


1. Hamilelikte kalori alımı arttırılmalı mı?
Hamile bir kadın, aldığı günlük kaloriyi arttırmak zorundadır. Birçok anne adayı, hamilelik öncesinde aldığı kaloriden günlük 300 kalorilik bir artışa ihtiyaç duyar. Az miktarda yapılan ya da artan fiziksel aktiviteler sonrasında da alınacak kaloride değişiklikler yapılabilir.
2. Hamilelik süresince ne kadar kilo alınmalı?
Boyu kilosuyla orantılı bir kadın için hamilelik dönemi boyunca alınması gereken ortalama kilo 12,5’dir. Bu değer, önerilen 11 ila 16 kilonun ortalamasıdır. Ancak boyu kilosuyla orantılı olmayıp, daha zayıf olan kadınlar için önerilen kilo artışı 18 kg’dır. Şişman kadınlar için önerilen kilo artışı ise 7 ila 11 kg’dır. Buna rağmen şişman kadınlar hamilelik süresince ne diyet yapmalı, ne de kilo kaybetmeye çalışmalıdır. Bununla birlikte hamilelik dönemi şişman bir kadın için beslenme alışkanlıklarını değiştirmesi için ideal bir dönemdir.

3. Hamilelikte kilo artışı nasıl gerçekleşir?
Annedeki kilo artışı, hamilelik boyunca anne ve bebek arasında ayrı bir şekilde paylaşılır. Hamileliğin ilk dönemlerinde annede yağ depolanır ve gebeliğin ortalarında besin depolanması en yüksek seviyeye ulaşır. Hamileliğin erken dönemlerindeki depolanma sürecinin, hamileliğin son 10 haftasında hızla büyüyecek olan bebeğe gerekli olabilecek enerjiyi sağlamak için yapıldığı düşünülüyor. Hamileliğin son döneminde bebeğin hızlı gelişebilmesi için, ihtiyaç duyulacak enerji ve anne adayının artan metabolik ihtiyaçlarını karşılamak amacıyla, gebeliğin ortalarında plasental büyümede ve organların ağırlıklarında hızlı bir artış yanında, kan yapımında da hızlanma görülür. Bununla beraber hamileliğin ilk evresinde depolanan ve hamilelik süresince kullanılmayan yağ deposu, emzirme için gerekli olan enerji ihtiyacını karşılamak için kullanılır.
4. Fazla kilonun zararları var mıdır?
Araştırmalar, özellikle hamilelik öncesinde sağlıklı olmayan kadınların ve hamilelik döneminde yeterli besin alamayan anne adaylarının bebeklerinin düşük doğum ağırlıklı olma şansının daha fazla olduğu gösteriyor.
Bu risk aynı zamanda annenin yaşam tarzına da bağlıdır. Hamilelik döneminde sigara içmek gebeliğin sonucunu etkiler. Bunun yanı sıra fazla kilo almak da iyi değildir. Şişman kadınlar gebelik süresince problemler yaşayabilirler. Kolların ve uylukların üst kısımlarında biriken yağ dokusunun doğum sonrasında geri dönüşü çok zordur.
Fazla kilo almadan, gerekli besin ve kaloriyi almak için iyi bir yol sağlıklı beslenmektir. Patates cipsleri, kolalı içecekler ve çikolatalar yerine meyve, yoğurt ve şekersiz tahıl yemek, sağlıklı beslenmek için idealdir.
5. Sağlıklı kilo artışı nasıl olmalı?
Hamileliğin ilk 3 aylık döneminde 1,3 – 3,6 kg, sonrasında da haftada 400 -450 gr almak en uygun durumdur. Anne adaylarının en hızlı kilo artışı ise son 3 ay içerisinde gerçekleşir. Bebek doğduktan 1 ya da 2 hafta sonra kadınların yaklaşık olarak 8 – 9 kilo kaybetmesi normaldir. Hamilelik döneminde aşırı kilo almayan kadınlar, hamilelik öncesi kilolarına 4 – 6 ay içinde geri dönerler.
Ender durumlar bazı anne adaylarında gebeliğin son haftalarında sıvı birikimi görülür. Sıvı birikimi bir haftada aşırı kilo almaya ve ayaklarda ve yüzde ödem oluşmasına neden olabilir. Aynı zamanda bu sıvı birikimi preeklampsi işareti olabilir. Böyle bir durumda doktorunuza başvurmanız gerekir.

23 Ocak 2015 Cuma

YENİ DOĞAN BEBEK ALBÜMÜ (120 FOTOĞRAFLIK)-MAVİ







Yeni Doğan Bebek Albümü (120 Fotoğraflık)-Mavi
120 Adet Fotoğraf Gözü
1 adet yeni doğan el izi 
1 adet yeni doğan ayak izi
1 adet ilk diş haznesi
1 adet ilk  saç haznesi 

Moonwalk Bebek Yürüteci











Bebekler ve ebeveynler için kullanışlı ve kaliteli Moonwalk yürütme aparatı!
Ürün Özellikleri:
  • 6 - 14 aylık bebeğinize yürümeyi öğretmek için sağlıklı ve iadeal bir yardımcı.
  • 8-16 aylık bebekler için ayarlanabilir.
  • Plastik kilitler sayesinde oldukça güvenlidir.
  • Ürünün iç kısmı %100 pamuk kumaştan üretilmiştir.
  • 35 kg kadar taşıma dayanıklılığına sahiptir.
  • Renk: Turuncu - mavi
Ürün Ölçüleri:
  • Uzunluk: 66 cm
  • Genişlik: 31 cm

22 Ocak 2015 Perşembe

Anne sütü alan bebeklerin ilk yıl gelişimi

Pek çok anne sırf anne sütüyle beslenen çocukların gelişmesinin ve büyümesinin mamayla beslenen çocuklara göre değişik olduğunu farkına varmaktadır.
Doktorların kullandığı çocuk gelişme ve büyüme kalıpları, mamayla beslenen çocukların gelişmesi takip edilerek oluşturulduğu için anne sütüyle beslenen çocuklara uygun değildir. Bu kalıplara bakarak bazı anneler çocuklarına sadece anne sütü vermektense gereksiz yere mama vermeye veya anne sütüyle beslemeyi tamamen kesip “yetişkin yemeklerine” yani ek gıdaya başlamaktadır. Bebeğin emdiği süt miktarının ölçülmesi ve sütün yeterli olup olmadığını nasıl anlamak gerektiği konusunda çoğunlukla bilgi olmadığı için bu yanlış davranışlar artmaktadır. Bebek 3- 4 aylık olana kadar anne vücudunda bebek için yeterli süt oluşmaya başlar. Bu yüzden de memeler eskisi gibi sertleşmez ve bazı anneler sütünün bittiğini düşünerek ek gıdalara başlar.
Bu yazıda, anne sütüyle beslenen çocukların kilo alma özelliklerinden, anne sütünün bebeğin normal gelişmesi ve büyümesi için yeterli olup olmadığını nasıl anlamak gerektiğinden, annelerin sütün yetmediğini düşünerek yaptıkları yanlışlıklardan söz edeceğiz. Çoğu anne-baba için anne sütünün yeterli olduğunu gösteren işaret bebeğin kilo almasıdır. İlk 3-4 ayda bebeğin ağırlığı hızla artar, 5. ayda ise bebeğin kilo alma hızı azalır ve genelde anneler bu azalmaya hazır değildir. Anne sütünün yeterli olduğunu gösteren başka işaret yok ise (bunlardan daha sonra söz edeceğiz) anne bebeğinin bu kadar az kilo almasına üzülerek ek gıdaya başlamaya karar verir. Bundan dolayı ek gıdalara başlamak gerçek kilo kaybına yol açar. Sık-sık emzırmek yerıne anne az emzirip bebeğe mama ek olarak verıyorsa bu beslenme tarzı bebeğin kilo kaybına ve anne sütünün azalmasına yol açar   Dahası anne sütünün azalması bebeğin besin kalitesini de düşürür. Dolayısıyla bebeğin beslenmesinde mama ve ek gıda kullanılmaya başlanması sonucunda anne umduğunun tam tersine bebeğin büyüme ve gelişmesine engel olmuş olur.
Bebeğin kaç gram aldığı ve boyunun kaç santim uzadığı genelde doktorun muayenehanesinde öğrenilmektedir, fakat anne sütünün yeterli olduğunu gösteren ve ne kadar sık emzirmek gerektiğini gösteren yöntemler vardır.
Bebeğin altıncı ayında ek gıdalara başlayıncaya kadar anne sütünün yeterli olduğunu gösteren işaretler: emzirme sıklığı, bebeğin çiş ve kaka yapma sıklığı, onun genel durumu ve keyifleridir.
İşeme sıklığının normları
Aşağıda gösterdiğimiz anne sütünün yeterli olduğunu gösteren işaret ve rakamlar bebeğin anne sütü dışında (su, mama, başka bir kişinin sütü) başka bir şeyle beslenmediği düşünülerek gerçeği yansıtan rakamlardır. Bebeğin ilk günlerde 1-2 çocuk bezi kirletmesi normaldir, o dönemde bebeğin çiş yaptığını fark edebilmek bile zordur. Annesinin sütü gelince (vücudunda süt oluşmaya başlayınca) bebek daha çok süt tüketmeye başlar, böylece daha çok çiş yapar, bezinin ağırlığı da artar.
Süt geldikten 4-5 gün sonra bebeğin 5-6 bez kirletmesi normaldir. 6 hafta sonra ise bebeğin kirlettiği bez miktarı 4-5’e düşebilir.
Günümüzde üretilen çocuk bezleri çok miktarda sıvı tutma özelliğine sahiptir, bunu unutmamak gerek, fakat markaya ve üretilen ülkeye göre bezlerin emme kalitesi de değişmektedir.
İlk günlerde bebeğin kaç defa çişini yaptığını takip edebilmek için her emzirmeden önce, aynı beze birkaç defa çiş yapmasını beklemeden bezini değiştirmek gerekir, çünkü normalde değiştirilen bez sayısıyla bebeğin yaptığı çiş sayısı aynı olmayabilir (bebek 1 beze 1 defa çişini yaptı anlamına gelmez, aynı beze birkaç defa yapmış olabilir). Bebeğin çişini yapıp yapmadığını anlamak zor ise bezin içine peçete koyabilirsiniz, böylece bebek çişini yaptığında peçete ıslanır ve anlamak kolay olur. Daha sıkı bir kontrol yapmak istiyorsanız birkaç gün gazlı bez veya kundak kullanılması tavsiye edilir. Bebeğin çişi açık sarı renkte, berrak ve kokusuz olmalıdır.

Kaka yapma normları

İlk günlerde yeni doğan bebeğin kakasının (mekoni) rengi çok koyu, siyaha yakındır. Yalnızca anne sütüyle beslenme durumunda bebeğin kaka rengi yavaşça yeşermeye başlar, 5. güne kadar sarı veya sarıya yakın yeşil olur, kokusuz, püre kıvamına gelir.
Kaka yapma sıklığının yine yalnızca anne sütüyle beslenme durumunda, günde 3-4 defa ve 2,5 cm büyüklüğünde olması normaldir. 6. haftadan sonra kaka yapma sıklığı günde 1 defaya, hatta birkaç günde 1 defaya düşebilir. Bu sıklık bebeğin iyi kilo alması şartıyla normaldir ve bazı çocuklar ek gıdayla tanışmaya başlayıncaya kadar kakasını bu sıklıkla yapar.
Bebeğin gelişme ve büyümesinin iyi olduğunu anlayabilmek için kilosunun artmasının yanında çiş ve kaka yapma sıklığının, boyunun uzamasının ve baş çevresinin büyümesinin de takip edilmesi gerekir. 0-1 yaş arası bebeğin ağırlığı bazen daha hızlı bazen ise (bebek hasta veya çok hareketliyse) daha yavaş artabilir. Bundan dolayi sadece bebeğin kilosu anne sütünün yeterli olup olmadığını göstermez.

Kilo alma ve büyüme

Bebeğin ilk haftalarda kilo alma özellikleriyle ilgili bilgiyi “Bebeğin ilk haftalarında beslenme” konusunda bulabilirsiniz. Biz 0-1 yaş döneminden söz edeceğiz.
Araştırmaların hastanede doğan çocukları takip ederek yapıldığına dikkatinizi çekmek isterim. Doğum yeri bebeğin sağlık durumuna, dolasıyla emzirme kalitesine de yansımaktadır. Anne ve çocuk doğumdan sonra bir süre hastanede kaldığı için annenin kafasında emzirme sıklığı ve uzunluğu ile ilgili bir takım alışkanlıklar oluşur. Genelde hastanede gerçekleşen doğum emzirmekle ilgili bir takım şablon davranışları tetiklemektedir. Bu davranışlar bebeğin büyüme ve gelişmesine yansımaktadır. Ayrıca araştırmaların çoğunda bebek acıktığında annenin onu hemen emzirip emzirmediği veya ne kadar süre emzirdiği açıklanmamaktadır. Bundan dolayı anne sütüyle beslenen çocukların büyüme kalıplarına ortalama olarak bakılmaktadır ve bu ortalamalar anne sütünün yeterli olup olmadığını gösteren işaretlerden birisi olarak dikkate alınmaktadır. Oysa bu kalıplar her çocuk için geçerli değildir.
Doğduktan sonraki birkaç gün içinde çocukların %5-7’ye hatta %10’a kadar kilo kaybı da norm olarak geçerlidir, fakat bu durumda emzirme sıklığına daha önem göstermek gerekir. Anne sütü oluşmaya başladıktan sonra bebekler kilo almaya başlar ve kilo alma takvimini en düşük kilodan takip etmek gereklidir. En düşük rakamlar hem 2. hem de 5. günde olabilir.
Anne sütüyle beslenen çocukların ilk 3-4 ayında ortalama kilo artışı yaklaşık 30 gr/gün’dür.
4. aydan sonra kilo artış hızı düşer ve 4-6 ay arasında günde 18 gram, 7-9 ayda günlük  12 gram ve 9-12 ayda günlük 9 gram norm olarak sayılır.
Bebeğin 0-12 ay arasında boyunun uzaması ve baş çevresinin büyümesi iyi gelişmesinin çok önemli işaretlerdir.
İlk 6 ayda bebeğin boyunun ortalama uzama hızı ayda 2,5 santimdir, baş çevresinin büyüme hızı ise ayda 64 mm’dir. Genelde anne sütüyle beslenen çocuğun kilosu 5-6 ayına kadar doğumdaki kilosunun 2 katına, 1 yaşına kadar da 2,5-3 katına çıkar, boyu %50, baş çevresi ise %33 oranında büyür.

Anne sütünün yetersiz oluşuna dair yanlış düşünceler

Bazen anneler memelerindeki değişikliklerden veya bebeğin hareketlerinin değişmesinden dolayı anne sütünün yeterli olmadığını düşünmeye başlar. Bu değişikliklerin sebeplerinden söz edelim.

“Bebek sık sık meme istiyor”: Bazen çocuk annesiyle temas kurmak için, bazen memeyi öylesine emmek için, bazen karnını doyurmak için meme ister. Açlıktan meme istediğinde güçlü bir şekilde emiyorsa, sık sık meme istemesi sütün yeterli olmadığını anlama gelmez.
“Bebek emdikten 1 saat sonra yine aç görünüyor”: Anne sütü mamadan daha çabuk hazmedildiği ve bebeğin az gelişmiş sindirim sistemini daha az zorladığı için anne sütüyle beslenen çocuğun daha sık beslenmeye ihtiyacı vardır.
“Bebek eskisine göre daha sık veya daha uzun emiyor”: Önceleri bebek 45-50 dakikada doyarken birden bire yalnızca 5-10 dakika emmeye başladıysa bebek büyümüş ve daha kısa zamanda daha fazla miktarda süt emerek daha hızlı doyuyor olabilir. Bu durumda bebeğin çiş, kaka yapma sıklığı ve kilo alması normal ise endişelenmeye gerek yoktur.
“Bebek huzursuz, ağlıyor, mızmızlanıyor”: Bebeklerin çoğu gün içinde huysuzlanır, hatta bu genelde her gün aynı saatte bile olabilir. Bazı bebekler daha çok bazıları ise daha az ağlar. Ağlamaların birçok sebebi olabilir, yani bebek sadece açlıktan değil başka bir şeyden de ağlayabilir. Ağlamanın sebebi ne olursa olsun bebeği sakinleştirmek için ona meme vermek en kolay ve en basit yöntemdir.
“Memeden, emzirilmediğinde, süt az akıyor veya hiç akmıyor”: Sütün akıp akmamasının annenin vücudunda oluşan süt miktarıyla hiç alakası yoktur. Doğumdan sonra veya ilk aylarda süt akıyor olabilir, zaman geçtikçe bu durum değişebilir.
“Anne memesi yumuşuyor”: Anne bebeğini sık sık emziriyor ise memesi sütle dolmaz ve sertleşmez, onun için hep yumuşak olur. Annenin vücudunda süt miktarı bebeğin ihtiyaçlarına göre oluştuğundan memeyi sertleştirecek süt fazlası da bulunmayabilir.
“Anne bebeğini emzirirken memeden süt geldiğini az hisseder veya hiç hissetmez”: Bazı anneler memeden süt geldiğini hissetmez ama bebeğe bakarak (bebekten yutma sesi geliyorsa) bunu anlayabilirler.
“Anne bebeğin emzirmeden önce ve sonra tartarak sütün yeterli olmadığına karar veriyor”: Ev tartısı genelde bebeğin ne kadar süt tükettiğini göstermez çünkü ayarı çok hassas değildir. Araştırmalara göre bebeğin sık sık tartılması gereksiz yere mama verilmesine ve bebeğin anne sütünden vazgeçmesine yol açmaktadır.
“Emzirmeden hemen sonra bebek iştahla biberon emiyor”: Çocuklar genelde tok oldukları halde biberon emebilir. Emmeye doğal olarak ihtiyaçları olduğu için ağızlarına giren herşeyi emmeye başlarlar. Bu durum bebeğin az süt tükettiğini göstermez.
“Anne sütünü sağamıyor”: Süt sağmak çok zor bir iştir. Onu doğru yapabilmek için çalışıp alışmak gerekir. Annenin sağdığı süt miktarı pratik yaptıkça ve sağma süresince “sütün gelmesini” sağlamayı öğrendikçe artar. Sağma kalitesi süt pompasının kalitesine de bağlıdır. Ancak sağılan süt miktarı annenin vücudunda oluşan süt miktarından çok farklıdır.

Ek besinler ve sıvı tüketimi

Bebeğin 1. yaşına kadar hayatındaki önemli olaylardan biri ek besinlere başlamasıdır. Bu dönemde “bebeğe anne sütü yetmiyor, anne sütü azaldı, bebeğin ek besinlere ihtiyacı var” düşünceleri çok yaygındır. Bundan dolayı bebeğin kilosunu artırmak amacıyla emzirme ihmal edilerek ek gıdaya başlanmaktadır. 0-1 yaş döneminde anne sütü bebeğin vitamin, mineral, protein, yağ, su v.s. ihtiyaçlarını karşılayan tek kaynaktır. 4-6. aylarında bebeğin kilo artışının yavaşlamasının doğal olduğunu ve ek gıdalara başlamak için sebep olmadığını bilmek gerekir. Bu dönemde önemli olan bebeğin ek gıdayla tanıştırılması değil, onun her istediğinde anne sütüyle beslenmesidir. Erken ek gıdaya başlama, özellikle anne sütü yerine verildiğinde, bebeğin besin kalitesini düşürürdür.
Bebeğin, sırf anne sütüyle beslendiği sürece, en az 6. aya kadar su, çay, komposto ve meyve sularına ihtiyacı yoktur. Anne sütü bebeğin sıvı ihtiyaçlarının tamamını karşılar. Ek besinlere başlandığında çocuğa fincanla su içirmek tavsiye edilir. Meyve sularını çocuğa vermeye gerek yoktur çünkü bunların besin yönünden faydası bulunmaz, sadece şeker kalorisi vardır. Bebeğin devamlı bol miktarda sıvı tüketmesi onun az kilo almasına sebep olabilir.
Ek besinlere başlandığında bebeğe önce anne sütü, sonra ek gıda vermek gerekir. Bu beslenme tarzının bebeğin 1 yaşına kadar uygulanması tavsiye edilir.
Öyleyse, bebek büyümesi ve gelişmesi için bütün gereken maddeleri anne sütünden alır ve yeni ek besinleri tatmış olur.
Ek gıdaya başlama zamanı her çocuk için aynı değildir. Verdiğiniz ek besini bebeğiniz reddediyorsa 1-2 hafta bekleyip çocuğunuza başka bir tat sunmanız tavsiye edilir. 6. aydan sonra bebeğe püre kıvamına getirilen besinler vermek gerekmez. Bu dönemde çocuklar elleriyle alması ve ıssırılması kolay olan yemek türlerini tercih ederler.
Unutmamak gereken tek şey, bebeğin bir yaşına kadar vitamin, mineral, yağ, protein v.s kaynağı anne sütüdür.

Anne sütüyle beslenen çocuğun uyku alışkanlıkları

Batı toplumlarında bebeğin 4. ayından itibaren gece boyunca uyuması ve günde 3-4 saatte bir beslenmesine dikkat edilir. Batı kültürünün dünyaya yayılmasından dolayı aynı yöntemler çocukların büyüme kuralları olarak diğer ülkelere de yayılmıştır. Bugünkü büyüme kalıpları, doğuştan mamayla beslenen ve anneleriyle birlikte yatmayan (ayrı odalarda yatan) çocuklar takip edilerek oluşturulmuş ve doğru olarak kabul edilmiştir. Bu kalıplarda yer alan batı ülkelerinin uyuma sistemi anne sütüyle beslenen çocuklar için uygun değildir. Genelde anne sütüyle beslenen çocuklar mamayla beslenen çocuklara göre daha sık meme ister, daha sık beslenir. Anne sütüyle beslenen çocuk hem gece hem gündüz uzun uyuyorsa annenin emzirme sıklıklarına önem vermesi gerekir.
Doğumdan sonraki ilk 2-3 haftada bebek emmek için kendi uyanmıyorsa onu mutlaka uyandırmak gerekir. Bu dönemden sonra bebek uzun uyuyor ve az kilo alıyor ise gece uyandırmaya devam etmek gerekir. Anne, sütünün azaldığını fark ediyorsa emzirme sıklıklarının artırılması tavsiye edilir.
Anne sütüyle beslenen çocukların uyku alışkanlıkları nasıldır? Çocuklar farklı uyur, fakat genelde parça parça (aralıklarla) uyurlar, uyku süreleri büyüdükçe uzamaya başlar. Bebeğin günde 4-5 saat aralıksız uyuması normaldir. Çocuk uykusuyla ilgili araştırmalar mamayla beslenen çocuklar takip edilerek yapılmıştır. Bu yuzden anne sütüyle beslenen çocuğunuzun uyku düzenini anlayabilmek için bebeğinizi izlemeniz ve başka annelerle konuşmanız gerekir.
Normal doğumdan sonra, bebeğiniz sağlıklı ise ve onu anne sütüyle besliyorsanız, bebeğinizin uyuma şeklini (bebek nasıl uyuyorsa) normal olarak kabul etmeniz gerekir. Ayrıca emzirme sıklığı günde 10-12 defadan az olmamalıdır.
Anne sütüyle beslenen çocuklar hem gece hem gündüz emerler. Emzirme arasında oluşan uzun (5-6 saat) aralıklar memelerin sertleşmesine sebep olur. Bundan dolayı sütün oluşması azalır ve mastitise yol açabilir. Bebek için fazlasıyla süt dolu olan memeyi almak zordur.
Araştırmalara göre annenin çocuğuyla birlikte uyuması hem bebek hem anne için en iyisidir. Ayrı uyuma annenin uykusunun kalitesini ve uzunluğunu olumsuz etkiler. Ek besinlere başlanması uyku uzunluğuna ve derinliğine yansımaz. Araştırmalara göre ek gıdayla beslenmeye başlamış çocukla sırf anne sütüyle beslenen çocuk arasında uyku uzunlukları açısından hiç fark yoktur.
Çocukları uzun ve her istediklerinde emzirme alışkanlığı (geleneği) olan ülkelerde anne çocuğuyla birlikte uyur. Birlikte uyuma sorunsuz ve kolay emzirmenin yardımcısıdır. Anne sütüyle beslendiği için gece sık sık ve uzun süre emen çocuklarını sorunsuz bir şekilde emzirebilmek için ebeveynlerin hayatlarını, özellikle de uyku düzenini değiştirmek gerekebilir.
Anne sütüyle beslenen çocukların uyku ve hareketleriyle ilgili ebeveynlerin beklentileri ne kadar gerçekçiyse hayatları a o kadar rahat ve sınırsız olur. Bebeğin uyanmasına hazır olan anne baba hiç rahatsiz olmaz.

Batı kültüründe bebek uykusuyla ilgili çok fazla kitap olduğu düşünüldüğünde çocuklarda uyku önemli problemlerden biridir. Batı ülkelerinde mamayla beslenme çok yaygın ve standart bir davranış olarak görülmektedir. Bebeğin uykusuyla ilgili yaygın olan beklenti ve normlar sadece ebeveynlerin isteklerinin yansımasıdır, ebeveynler böyle olmasını isterler, bu yüzden de belirli kalıplar oluştururlar. Ebeveynler çocukların gece boyunca aralıksız bir şekilde ve ayrı odada uyumalarını isterler. Bugünkü doktorlar bu kalıplardan vazgeçmektedirler, çünkü araştırmalara göre ayrı odada uyuma ve mamayla beslenme ani beşik ölümü sebeplerinden biridir. Bebek ebeveynlerin istediği gibi uyumuyorsa ebeveynlerin sinirlenmesi ve gerginlik hissetmesi doğaldır. Böylesine yanlış bir mantığı değiştirmek için ebeveynlerin çok çaba göstermesi gerekir. Bebeğe bakış ve beklenti konusunda rahatlık sağlayacak davranışları başka ebeveynlerden öğrenmek ve bunları uygulamaya çalışmak gerekir.

Sonuç
Bebeklerle ilgili eski olan bilgi ve veriler hala çok yaygındır. Son zamanlarda DSÖ ve Unicef tarafından yeni sistemler uygulanmaktadır. Bu konuda doktor ve  hemşirelerin devamlı eğitim aldıkları için zamanla anne sütüyle besleyen çocukların standart ve gerçek olan ihtiyaçların arasında farkı azalır.
Ek gıdaya başlanması, anne sütüne ek olarak mama verilmesi, bebeğin gece beslenme tarzının değiştirilmesi ile ilgili çocuk doktorunuzun tavsiyeleri DSÖ’nün tavsiyelerinden farklı ise, DSÖ’nün son araştırma ve tavsiyeleri konusunda doktorunuzla konuşmanız gerekir. Ayrıca söz konusu olan çocuğun mamayla beslenen değil, anne sütüyle beslenen bir çocuk olduğuna dikkat çekmeyi de unutmamalısınız. Ebeveyn ile doktor arasında sağlanacak anlayışlı diyalog, bebeğinizin özelliklerini keşfedip onun ihtiyaçlarını doğru bir şekilde karşılamanıza yardımcı olacaktır.

21 Ocak 2015 Çarşamba

TAVANA IŞIK YANSITAN UĞURBÖCEĞİ







Tavana Işık Yansıtan Uğurböceği
 Odada harika bir gece gökyüzü görüntüsü sağlar.
- Uğurböceğinin sırtı hafif bir ışıkla gece lambası görevi görür.
Sağlığa ve çevreye zararsız, radyasyon yaymayan LED ampüllerle imal edilmiştir

20 Ocak 2015 Salı

HAMİLEYKEN CİNSELLİK YAŞANABİLİR AMA…

Hamileyken cinsellik yaşanabilir ama…
    Halk arasında hamileyken yaşanan cinsel ilişkinin erken doğuma neden olacağı inancı yaygın. Bunun yanlış bir inanış olduğunu söyleyen Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Prof. Dr. Özay Oral, hamilelikte hangi durumlarda cinsel ilişki yaşanmaması gerektiğini anlattı.
Anne adaylarının cinsel isteklerinin gebelik öncesi ile karşılaştırınca gebeliğin son üç ayında %60-75 oranında azaldığı yapılan araştırmalarda gösterilmiştir. Doğum sonrası ilk altı aylık dönemde %20-40 oranında cinsel istek seviyesinin azaldığı bildirilmiştir. Cinsel istek ve sıklığını etkileyen birçok faktör var. Bunları depresyon, yorgunluk ve daha az tatmin olması şeklinde sıralayabiliriz. Emzirmeyen kadınlarda emzirenlere oranla daha az cinsellikle ilgili sorunlar yaşanmaktadır. Doğumdan 6 ay sonrasına kadar bile daha az cinsel istek ve ilişki yaşanmaktadır.
Bazı kadınlar gebelikte cinsellikaçısından gebe olmadıkları zamana göre daha kolay tahrik olabilirler. Çünkü genital bölgede daha fazla kan akımı olmakta ve kanlanmanın artması beraberinde kan akımının yavaşlaması staz olması genital bölgede dolgunluk ve ısı artışına yol açmaktadır. Bu durum ise uyarılmayı kolaylaştırmaktadır. Gebelikesnasında seks bu nedenle sürdürülebilir durumdadır. Hamileyken ilişkide bazı değişiklikler yapmak ve bazı şeylere dikkat etmek gerekir.

Orgazm doğumu tetikler mi?

Kadınlar hamileyken orgazm olmanın bebekiçin tehlikeli olup olmadığını merak ederler. Herhangi bir zararı yoktur. Orgazm esnasında bir kontraksiyon olur ancak bu kasılma doğum başladığında olan kasılmayla aynı değildir. Yani erken doğum veya düşük için tetikleyici bir rolü oynamaz. Meme ucu uyarılması rahimde kasılmalara neden olmaktadır.
Vajinal cinsel ilişki, gününü tamamlamış gebelerde doğum eyleminin başlamasına yardımcı olabileceği düşünülür. Semendeki prostaglandin hormonun yüksek olması, rahim ağzı ve rahim alt kısmındaki fiziksel uyarı nedeni ile prostaglandin oluşması, orgazm esnasında oksitosin hormon salınımındaki artış rahmin kasılmasına ve rahim ağzının açılmasına yol açmakta olduğu ileri sürülmektedir. Ancak bu tavsiyelerin arkasında güçlü kanıtlar yoktur. Konuyla ilgili yapılan bir çalışmada gününü tamamlamış iki grup anne adayında bir gurupta üç gece düzenli vajinal ilişki, diğer grupta ilişki olmamış. Bu süre sonunda yapılan muayenede iki grup arasında rahim ağzında bishop değişiklikleri bakımından ve takip eden üç gün içindeki doğum yüzdeleri arasında hiçbir fark bulunmamış.

Hamilelikte cinsel ilişki sayısında bir sınırlama yok

100 gebelikten 3’ünde ilişki olmamasını gerektiren durum mevcuttur. Gebelikte ilişki sayısında bir sınırlama yoktur. İlk aylarda veya son ayda ilişki olmaması şeklindeki bilgiler yanlıştır. İlişki isteği varsa ve aşağıdaki engel durumlar yoksa ilişki için zaman ve sayı sınırlaması yoktur.

Ne zaman gebelikte cinsel ilişki olmamalı?

  • Kanama; kendiliğinden veya ilişki esnasında gelmesi
  • Ağrı; ilişki öncesi kasık ve bel ağrılarının olması
  • Su gelmesi
  • Kaşıntı veya kokulu akıntı olması 

TAY TAY





TayTay Tahta Bisiklet
Pedallı değil , üç tekerlekli değil , destek tekerlekli değil , öyleyse nasıl ?
 
TAYTAY dünyasına hoş geldiniz.
 
Avrupa’nın en çok satan çocuk bisikleti şimdi Türkiye’de.
 
TAYTAY, 2-6 yaş arası çocuklar için pedalsız bir öğrenme bisikletidir. ABD ve Avrupa’da milyonlarca seçkin aile uzun yıllardır kullanmaktadır. 
 
 
1-Çocuk güvenliği :
En önemli tercih sebebidir.Tüm parçaları sivri ve keskin kenarsız ve el-ayak sıkışmalarını engelleyecek şekilde tasarlanmıştır.
2-Kullanım kolaylığı :
Uzun süreli tecrübeler göstermiştir ki 2-6 yaş arası çocuklar pedal kullanamazlar.Pedal ile 10-15 kg lık bir bisikleti kullanmalarını beklemek  onların güç ve yeteneklerine aykırı ve tehlikelidir .Ayrıca kullanacakları bisikletin vücut ağırlıklarının 1/3 ünü geçmemesi önemle tavsiye edilmektedir.TAYTAY sadece 3,9 kg. dır.
3-Gelişime destek :
TAYTAY çok kolay ve zevkle kullanılır ve bu kolaylık çocukların özgüvenlerini arttırır.Dengede kalma ve el-ayak koordinasyonu yeteneklerini nasıl geliştirdiğini birkaç gün içinde gözle görünür şekilde farkedersiniz.
4- Dayanıklılık :
TAYTAY suya dayanıklı çok özel bir ahşap malzemeden üretilmiştir.Uzun yıllar zevkle kullanılır kardeşten kardeşe bırakılır.Suyla rahatlıkla yıkanabilir, suda kalabilir.Tam 3 yıl garantilidir.
5-Çevresel ve çocuk sağlığı faktörleri :
Özellikle plastikten yapılmış bazı ürünlere  dokunmanın dahi son derece zararlı olduğu tespit edildikten sonra tüm dünyada ahşap çocuk ürünlerine büyük bir rağbet başlamıştır.
2-6 yaş grubu çocuklarımıza bisiklet alırken nelere dikkat etmeliyiz?
Hafif olmalı 
Tüm bisikletler için geçerli olan hafiflik  bu yaş grubu çocuklar için olmazsa olmaz koşuldur. Kullanım kolaylığı ve güvenliği açısından çocuk ağırlığının en fazla üçte biri ağırlığında bir bisiklet tavsiye edilir.
Kolay kullanımlı olmalı
Bize kolay gibi gelen pedal kullanmak 2-6 yaş grubu çocuklar için  kas güçleri ve yetenekleri açısından çok zor bir işlemdir. Ağır ve pedallı bisikletler  pedal çeviremeyen çocuklarımızın zorlanmalarına , düşmelerine ve bu nedenle özgüven kaybına uğramalarına ,ürkek ve çekingen olmalarına  yol açar. Bir çok yetişkin insanın küçük yaşlardaki pedal kullanmakta yaşadığı başarısız denemeler yüzünden bisiklet kullanmayı hala bilmediği gerçeğini unutmayalım.
Güvenli bir ürün olmalı
Bisikletten düşmek hiç istenmese de her çocuğun başına gelebilecek bir kazadır. 2-6 yaş çocuk bisikleti yaralanmalara  neden olabilecek sivri ve keskin kenarları olmayan bir ürün olmalıdır. Bisiklet asla sürat yapılmasına uygun bir ürün olmamalıdır.
Bisikleti taşıma
2-6 yaş arası çocuğunuz ile bisiklet kullanmak için evden çıkmanızdan  eve dönene kadar olan sürenin büyük bir bölümünde hem bisikleti hem de çocuğunuzu sizin taşıyacağınız gerçeğini göz ardı etmeyiniz. Bisiklet gezisi sizin için de  işkence değil eğlenceli bir eylem olmalıdır . Çocuğunuzun bisikleti sizin kolaylıkla taşıyabileceğiniz  kadar hafif ve aynı zamanda araç bagajları için küçük hacimli az yer kaplayan bir ürün olmalıdır.
Bisikletin hafifliği  çocuğunuzun bisiklet kullanırken karşılaştığı kaldırım,merdiven gibi engelleri tek başına aşabilmesi için de çok  gereklidir. Bisiklet, çocuğunuzun size ihtiyaç duymadan tek başına ve kolaylıkla kaldırabileceği kadar hafif olmalıdır.
Çocuğum şunu beğendi
Bisiklet almak, çocuğunuzun beğenisine bırakılamayacak kadar önemli bir seçimdir. Seçmiş olduğunuz ürün, en önemli öğrenme ve gelişim çağında olan çocuğunuz için tabii ki  büyüklerinde görüp imrendiği standart bir bisiklet olmamalıdır.
Satıcı firmalar teknik açıdan çok yetersiz ve çok ağır ürünlerede albeni kazandırmak için canlı renklerle  ve bol aksesuvarlı bir şekilde satışa sunuyorlar.Çocuğunuzun bu tip bisikletlere yönelmesi , istemesi doğaldır. Bununla beraber, alacağınız ürün çocuğumuzun  küçücük bedenine , güç ve yeteneklerine uygun öğretici ve gelişimini destekleyici bir ürün olmalıdır.
2-6 yaş arası çocuklar için  alınan standart-pedallı bisikletler birkaç başarısız kullanım denemesinin ardından uzun seneler depo ve ardiyelerde çocuğun büyümesini  beklemektedir.Kullanabileceği yaş olan 7-8 yaşlarına geldiğinde de çocuğunuza küçük kalması nedeni ile ilk bisikleti yepyeni iken  daha büyük yeni bir bisiklet daha alınması çok sık yaşanmış bir tecrübedir.
Bisiklet bir oyuncak mıdır ?
Hayır, bisiklet oyuncak değildir.Bisiklet, çok önemli  ve kullanışlı bir ulaşım aracıdır.Satın alınması ve kullanışı sorumluluk ,dikkat , alışkanlık ve bilgi gerektirir. Dünyamızda yaşanan enerji ve sağlık sorunları ile beraber bisiklet her gün biraz daha popülerleşmekte ve çok daha yaygın kullanım alanları bulmaya başlamaktadır. Ülkemizde de bu gelişmeye paralel olarak bir çok şehrimizde yeni bisiklet yolları kullanıma açılmaktadır. Çocuklarımızı bisiklet kültürü  ile tanıştırmak için en uygun yaş 2-6 yaş arasıdır.
Evde bisiklet kullanmak
Ne kadar engellemek isteseniz de 2-6 yaş arası çocuğunuz ürünü ev içinde de kullanmak isteyecektir.Bisiklet satın alırken bu olasılığı da hesaplayınız.Ev içi kullanıma uygun bir ürün olası çatışmaları önceden önler.
Size ve çocuğunuza uzun yıllar boyu bisiklet kullanabilecek kadar sağlıklı ve uzun bir ömür diliyorum.
 Nuray Şimşek  (Çocuk Sağlığı ve Eğitimi Uzmanı )
 
 
TAYTAY, 2-6 yaş arası çocuklar için pedalsız bir öğrenme bisikletidir. ABD ve Avrupa da milyonlarca seçkin aile uzun yıllardır kullanmaktadır.
3 Yıl Garantilidir
Sele ayarı yapılabilir.
Taşıma kapasitesi 40 kg’dır.
Taytay’ın  En Güvenilir Çocuk Bisikleti, Gelişimi En Çok Destekleyen Ürün gibi farklı kategorilerde bir çok ödülü bulunmaktadır 


19 Ocak 2015 Pazartesi

Hamilelikte kanama (ilk 20 hafta)

gebelik döneminde kanama
Gebelikte kanama sıklıkla meydana gelen ve çoğunlukla sorun teşkil etmeyen bir durumdur.
Ancak yine de gebeliğin hangi haftasında meydana gelirse gelsin vajinal kanama mutlaka doktor değerlendirmesi gerektiren bir durumdur.
Kanamanın çok hafif olması ya da bir süre sonra kendiliğinden kesilmesi, doktor kontrolünden vazgeçmek için bir neden teşkil etmemelidir.
Gebeliğin herhangi bir döneminde kanama ortaya çıkması ender görülen bir durum değildir, ancak neden mutlaka ortaya çıkarılmalıdır. Kanamanın nedeni basit bir serviks (rahimağzı) enfeksiyonu olabileceği gibi, ablatio placenta (ablasyo plasenta okunur-plasentanın erken ayrılmasıdır) ya da placenta previa (plasenta prevya okunur, "eşin" önde gelmesidir) gibi anne adayı ve bebek açısından hayati tehlike taşıyan bir durum olabilir.
Gebeliğin ilk yarısında meydana gelen kanamalarda çoğunlukla ciddi bir neden söz konusu değilken, bazı durumlarda  düşük tehdidi veya düşük, ender durumlarda da  dış gebelik veya mol gebeliği söz konusu olabilir. Serviks (rahim ağzı) lezyonları (enfeksiyonlar, erozyon ("yara"), CIN (rahim ağzında kanser öncüsü lezyonlar) gibi durumlar) özellikle cinsel ilişki sonrasında tahrişe bağlı olarak kanamaya neden olurlar.
Bazı durumlarda idrar yollarından gelen bir kanama ya da hemoroid (basur) nedeniyle oluşan bir rektal kanama (makattan gelen kanama) anne adayı tarafından vajinal kanama sanılabilir.
Gebeliğin birinci yarısında ortaya çıkan kanamaların değerlendirilmesinde ve tedavisinde fetus henüz "yaşama sınırına", yani doğduğunda yaşayabilecek gebelik haftasına ulaşmadığından tedavinin tek odağı anne adayının hayatının korunmasıdır.
Gebeliğin ikinci yarısında ve özellikle de 26. gebelik haftasından sonra ortaya çıkan kanamaların değerlendirilmesi ve tedavisinde ise anne adayının hayatının korunması birinci planda olmakla beraber, fetusun sağlık durumu da yeni bir odak noktası teşkil eder.

Gebeliğin birinci yarısında meydana gelen kanamalar


Gebeliğin ilk 10 haftalık dönemi kanamanın nispeten sık meydana geldiği bir dönemdir ve sağlıklı bebek doğurmuş olan annelere sorulduğunda yaklaşık %20'si az veya çok miktarda bir kanamalı dönem geçirdiklerini hatırlarlar.
Bebeğin henüz ana rahmine düştüğü ve anne adayında adet gecikmesi bile olmayan bir dönemde lekelenme tarzında oluşan kanamalar "implantasyon (rahim içine yerleşme") esnasında rahimdeki yerleşme alanında kılcal bir damar çatlaması sonucu oluşan kanamalardır ve bunu adet gecikmesi ve nihayet gebelik takip ettiğinde bu tanı doğrulanmış olur.
Gebelik 6-8 haftalar arasındayken ise yumurtalıklardan salgılanan progesteron hormonunun salgısının bebeğe devir edilmesi esnasında bir "plasental shift (devir teslim) kanaması" görülebilir. Sıklıkla ağrısız ve hafif olan bu kanama anne adayının panik olmasına neden olur, ancak her şey yolunda seyreder..
Yine ilk haftalarda "nedensiz" kanamalara sıklıkla rastlanır ve çoğu durumda gebelik sağlıklı bir şekilde devam eder.
Ancak yukarıda bahsedilen selim tabiyatlı kanamalar yanında ciddi durumlara bağlı oluşan kanamalar da söz konusu olabilir ve aşağıda anlatılmıştır. 

Düşük tehdidi ve düşük

Gebeliğin özellikle ilk 12 haftası düşüklerin en sık görüldüğü dönemdir. Ağrıyla birlikte ya da tek başına olan bir kanama özellikle "parça düşürme" söz konusuysa düşük habercisi olabilir. Yapılan muayene ve ultrasonda bebek canlı ve rahim ağzı kapalı ise düşük tehdidi'nden bahsedilir.
Düşük tehdidi düşük olup olmayacağının belirsiz olduğunu ifade etmek için kullanılan bir terimdir. 

Dış gebelik

Gebelik ürününün rahim dışında bir yerde yerleşmesi durumunda dış gebelik'ten bahsedilir. Dış gebelik en sık tüplerde yerleşir. Gebeliğin yerleştiği bölge bebeğin büyümesiyle birlikte gerilmeye başlar. Özellikle tüpler gerilmeye çok dayanıklı olmayan yapılar olduklarından bir süre sonra yırtılırlar ve hem karın içine hem de vajinadan dışarıya kanama başlar. Bilinen bir gebelikle ya da adet gecikmesiyle beraber şiddetli ağrı ve/veya kansızlık belirtileri (bayılma, solukluk, halsizlik) ve/veya vajinal kanama durumlarında dış gebelik söz konusu olabilir.

Mol gebeliği

Anormal bir gebelik şekli olan mol gebeliğinde rahim içi üzüm salkımı benzeri yapılarla doludur. Genellikle erken dönemlerden itibaren vajinal kanama gözlenir. Kanama ve beraberinde üzüm tanesi gibi parçalar düşürülmesi mol gebeliğini akla getirir.

Serviks (rahim ağzı) problemleri

Rahim ağzı, bazı enfeksiyonlar, kanser öncüsü lezyonlar ya da erozyon ("yara") gibi olaylara bağlı olarak çok hassas bir dokuya dönüşebilir. Bu durumlarda özellikle cinsel ilişki sonrası ve bazen de kendiliğinden kanama ortaya çıkabilir.
Gebeliğin hangi döneminde olursa olsun kanama ortaya çıktığında mutlaka tam jinekolojik muayenede spekulum (vajinadan yerleştirilen ve vajina içi ve rahim ağzını gözlemeye yarayan alet) ile rahim ağzının değerlendirilmesi büyük önem taşır. Beraberinde vajinal ultrasonografi yapılması gerekebilir.
Spekulum muayenesi veya vajinal ultrasonografinin düşüğe neden olduğuna dair bir bilimsel veri yoktur.

İdrar yolu problemleri

İdrar yolu enfeksiyonları, idrar yollarında taş, polip gibi oluşumlar, böbrek kisti gibi durumlar idrarla birlikte kanama gelmesine neden olabilir. Bu kanama anne adayı tarafından vajinadan geliyor sanılabilir.

Rektal kanama (kalınbarsaklardan gelen kanama)

Hemoroid (basur) gebelerde sıklıkla rastlanan bir durumdur. Ağrı yanında kanama belirtisi yaptığında anne adayı kanın vajinadan geldiğini sanabilir.